Çoğunlukla aynı başlardı masallar:
Zamanın birinde bir kızla bir erkek varmış. Erkek sevdalıymış, kız onu bilmezmiş. Aşkını bilirmiş de onu bilmezmiş. Dileklerse yüksek katlara bir türlü ulaşmazmış.
Kız, ay parçasıymış, dolunaydan güzel. Çiçek yüzlüymüş, çiçeklerden güzel. Gözlerinin pırıltısını yıldızlar kıskanırmış, bakışlarını Şirin. Ellerinin inceliğini Leyla kıskanırmış, belinin inceliğini Aslı…
Kadifeden yumuşak sesliymiş, sözleri senfoni inceliğinde güzel. Konuştukça inciler üretirmiş dudaklarından da, sıraya giren kuyumcuların hiçbirinin gücü yetmezmiş satın almaya.
Saçlarını deniz kızları örermiş o uyuduğunda. Uykusunda terlediği zaman papatya kokarmış teni de, bütün gün etkisi gitmeyen bu kokuların nedenini kimsecikler bilemezmiş.
Uyanınca yeryüzü anlam kazanırmış her gün doğumunda yeniden. Gelincikler güneşle barışır da, taç yaprakları kırmızıya boyanırmış kendiliğinden. Rengarenk kuşlar ötüşerek selamlarmış bu güzelliği, denizler çırpınarak. Rüzgarlar onun için esermiş saçlarını dağıtmaya. Saçları dağılıp çiçek yüzüne dolanınca, kelebekler raks edermiş çevresinde.
Gülmesi bin ömre bedelmiş. Güldükçe, diğer çiçekler onun kendilerinden soylu olduğunu anladıkları için aralarında fısıldaşırlar, gizlice yaprak dökerlermiş.
♥
Gün gelmiş, üzmüşler onu, ama dudaklarından dökülen inciler hiç azalmamış.
Ağladığında bütün yıldızlar sönermiş. Ateş böcekleri böyle zamanlarda haber ulaştırırmış onu canından çok sevene. Birlikte ağlarlarmış; gökyüzü baştan sona yağmur dökermiş gönüllerdeki ateşe.
Çiçek yüzlü sevgilinin hayali gelmek için hiç nazlanmazmış ama, kendisi bir türlü gelmezmiş. Aylar böyle geçmiş, ne kendini getirmiş, ne de aşığı kendine.
Aşık kimseyi ona benzetemediğinden, içine tek bir damla düşmemiş serinletmeye.
Geceler daha esmerleşirmiş, denizler daha tuzlu olurmuş da, o sevgili yine de gelmezmiş.
Aşık canını vermeye çoktandır hazırmış ama, “Zamanı var.” denmiş. Buna çok içerlediğini sevdiğine bile söylememiş.
♥
Gün gelmiş, çiçek yüzlü sevgili hasta olmuş, aşık sağlığından utanmış. Meyve yiyemediğini öğrenince, boğazından bir üzüm tanesi geçmemiş. Onun sevdiği ne varsa, tek başına yiyemeyecek kadar inanmış ona. Bunu kimsecikler anlamazmış.
♥
“Bekleyelim.” dermiş çiçek yüzlü sevgili. Başka bir söz demeyince, ne kadar sevse de aşığın elinden bir şey gelmezmiş.
Yokluğunda geçen her günü, bedeninin erimesine aldırmadan karşılamış. Yaşamdan umut almış, ömür vermiş karşılığında. Sesini duymadığı günü yaşanmış saymazmış.
♥
Aşığın ne korkuları varmış, paylaşmak istemezmiş sevdiğinden başkasıyla. Ona bile her şeyi anlatamazmış yine de:
Süt-beyaz bir güvercinin ayağına bağlanmış pusulayı bekleyip durmuş. O gün yaklaştıkça, korkuları yaşama sevincini yok ederek büyürmüş.
Ya kötü bir şey yazmışsa? Ya, o artık hiç olmayacaksa? Başkasını seçerse?... İçindeki son umut kırıntısı da böylece biterse?
Şu güvercin yolu bilmeseydi ne olurdu sanki? İyi ama onun ne suçu var ki? Nasıl olsa duymayacak mıydı?
Böyle haber gecikmezdi, gelirdi. Mutluluk nice uykusuz geceden sonra gelirdi de, ayrılıkların geciktiği hiç görülmemişti.
♥
Belki de gözyaşlarının ırmaklara karışıp aktığı günler-geceler boyu çok özlediği çiçek yüzlüsünden iyi bir haber gelmiştir. Yaşam, olmazların kimi zaman olur olduğu sürprizler demeti değil miydi?
Bir pusula ki, çiçek yüzlü sevgili dayanamamış yazmış. Yazmış ki, hem nasıl? Aşığından başka kimse anlamaya…
“Işığı çok özlediysen, gözlerinin kamaşmasına razı ol da, aç gözlerini sevdiğim. Beni gönül gözüyle gördün; dünya gözüyle görmenin zamanıdır artık.” demiş.
“Gönlüme aşkın öyle bir yer etti ki, senden başka kimin elini tutsam, ateş olur yakar beni. Sana yar olurum; senden başkasına kardeş.
Varolmaksa, sensin; senden başka kim varsa, yokluğumdur.
Senin elinden her iksiri içerim de, başkasının sunduğu gül şerbeti bile arsenikten acı gelir.
Sen nasıl sevgilisin ki, bana uzandığında yüzüme gölge etmeyi bile ihanet sayarsın?
Dünya nimetlerini birer birer unuttun da, benim adım geçtiğinde gözlerin dolar. Aynaya bak sevdiğim. Şimdi de beni görüyorsan, tez gel artık!
Sana inandım. Kar erir kara çamur olur ama, senin gönlün mevsimlere direnir. Beyazı senden öğrendim; yokluğunda her iklim zemheridir artık.
Tanrı dileklerini kabul etti. Sevdim seni. Nasılsan, öyle kabulümsün. Canın sende kalsın; gönlün yeter bana. Göster yüzünü, ben senin olayım.
Gel! Al beni sevdiğim. Gecikirsen, vebaldesin!”
(....)
Anlatılır ki, bu aşk başlayalı beri, ateş böcekleri geceleri bilinirmiş yalnızca.
♥
Kaynak: Kenan Kalecikli (Suya Yazılan Mektuplar)
Aşk.. Ne kadar güzelsin... Teşekkürler paylaşım için:)
YanıtlaSilNesli'ciğim, ne güzel bir masal. Çok hoşuma gitti. Ellerine, yüreğine sağlık canım. Sevgiler.
YanıtlaSilCanım benim, tüylerim diken diken oldu. Harika bir masaldı bu. Bütün günüm sayende bu masalın büyüsüyle geçecek... Aşk varsa herşey anlam kazanıyor. Aşk yoksa kupkuru... Hiçbirimiz aşksız kalmayalım... Çok öpüyorum neslim :)
YanıtlaSilÇiçeklendim; aşk hep güzel.
YanıtlaSilBeyaz Hanımeli; benim de :))
Ahum; bize her daim aşk lazım ;)
Süpermiş ama yaaa..:)))
YanıtlaSilPaylaştığın için sağolasın canıııım..
Sevgiler.
Rica ederim Melihacım :)
YanıtlaSilMerhaba...izleniyorsunuz...
YanıtlaSilAnnemin eli; sevinirim :)
YanıtlaSil