Üniversiteden yeni mezun olmuşum. Ankara'ya gelmişim.
Bir kaç yere CV bırakmışım. Ve ben tavan yapmış bir öz güvenle, birilerinin beni
arayıp "buyrun işiniz hazır, gelin başlayın" demesini bekliyorum..
Okulu bitirmişim ama sözüm ona boş da durmuyorum. O
zamanlar iş başvurularında diplomanın yanında bir de bilgisayar işletmenlik
sertifikası istiyorlar, onun kursuna gidiyorum. (Hoş, şimdilerde bilgisayar
kullanma yaşı 5.) Neyse diğer taraftan da yabancı dil kursuna gidiyorum. Ee ne
de olsa kendimi geliştirmem lazım. Kuru kuruya üniversite diploması işe
yaramıyor. Lisans diplomamın yanına bir kaç sertifika daha ekleyeyim ki zengin gözüksün.
O zamanlar zannediyorum ki üniversite mezunuysan, bilgisayar işletmenliği sertifikasına sahipsen, upper-intermediate seviyede İngilizce biliyorsan, ufak tefek de hobilerin varsa şirketler, holdingler peşinden koşuyor.
O zamanlar zannediyorum ki üniversite mezunuysan, bilgisayar işletmenliği sertifikasına sahipsen, upper-intermediate seviyede İngilizce biliyorsan, ufak tefek de hobilerin varsa şirketler, holdingler peşinden koşuyor.
Kimse koşmuyor, telefonla bile aramıyor. Bu arada mezun olalı 1 yıla yakın bir süre geçiyor ve ben hala CV bıraktığım yerlerin beni arayıp
"buyrun işiniz hazır, gelin başlayın" demesini bekliyorum..
Bekleyişin yerini bir süre sonra umutsuzluk ve
huzursuzluk alıyor. Ama böyle olmaması gerekiyordu hayıflanmaları başlıyor ve
bir sonraki aşama "üniversite mezunuyum ama işsizim" bunalımı..
Tam da son aşamadaki duygu durumuna geçmeme ramak kala televizyonda Ali Kırca'nın Siyaset Meydanı diye bir programı var, gece yarılarına hatta sabaha kadar süren o programı büyük bir keyifle izliyorum. O haftaki programda iş arayan üniversite mezunları ve üniversite öğrencileri var. Mezunlar şöyle iş bulamıyoruz, böyle iş vermiyorlar, şöyle işsizlik var, böyle torpil lazım, şöyle şanssız bir nesiliz diye dert yanıyor. Ben de tam, ramak kala bunalımımda yalnız değilmişim, baksana ülkenin en iyi okullarından mezunlar bile işsizlikten şikayet ediyor diye kendimi avuturken Ali Kırca hayatıma yön veren o cümleyi söylüyor. Üniversiteden mezun olmak yetmez, kendinizi geliştirin, gidin bilgisayar öğrenin, yabancı dil öğrenin, 1 dil yetmez 3 dil öğrenin, iş beğenmemezlik yapmayın ne iş olsa kabul edin gibi şeyler söylemiyor. Tek bir cümle söylüyor, diyor ki arkadaşlar: "Şans, dolaşanın ayağına dolaşır."
Tam da son aşamadaki duygu durumuna geçmeme ramak kala televizyonda Ali Kırca'nın Siyaset Meydanı diye bir programı var, gece yarılarına hatta sabaha kadar süren o programı büyük bir keyifle izliyorum. O haftaki programda iş arayan üniversite mezunları ve üniversite öğrencileri var. Mezunlar şöyle iş bulamıyoruz, böyle iş vermiyorlar, şöyle işsizlik var, böyle torpil lazım, şöyle şanssız bir nesiliz diye dert yanıyor. Ben de tam, ramak kala bunalımımda yalnız değilmişim, baksana ülkenin en iyi okullarından mezunlar bile işsizlikten şikayet ediyor diye kendimi avuturken Ali Kırca hayatıma yön veren o cümleyi söylüyor. Üniversiteden mezun olmak yetmez, kendinizi geliştirin, gidin bilgisayar öğrenin, yabancı dil öğrenin, 1 dil yetmez 3 dil öğrenin, iş beğenmemezlik yapmayın ne iş olsa kabul edin gibi şeyler söylemiyor. Tek bir cümle söylüyor, diyor ki arkadaşlar: "Şans, dolaşanın ayağına dolaşır."
Bu cümleyi Ali Kırca'dan duyduğum günün ertesinde elimde CV nereye olsa saldırıyorum. Hem gazetede hem de internette gördüğüm bir çok iş ilanına başvuruyorum. Başvurmakla da kalmayıp sonucunu takip ediyorum. Torpil yok mu yine var, 3 dil bilenler daha tercih edilir mi evet daha tercih edilir, bitirmiş olduğun üniversitenin markasının borusu ötüyor mu evet gene ötüyor ama bütün bunlara sahip olanlar da oldukları yerde oturduğu sürece kimse onlara iş vermiyor. Siz ne kadar dolaşırsanız, şans da size o kadar dolaşıyor.
Belki 15 yıl geçmiştir ben o cümleyi aklıma kazıyalı.
İster iş ararken olsun, ister ev ararken, ister beğendiğim bir eşyanın nerede
satıldığını sorarken olsun, ister çocuğuma kreş bakarken, ister hayallerimin peşinden koşarken olsun, ister bir yemek tarifi ararken.. Biliyorum ki
"Şans, dolaşanın ayağına dolaşır."
2015 yılının sonunda katıldığım Marka Festivalinde, başarı öykülerini anlatan ünlülerden hiç biri hayatlarında şansa ya da tesadüfe yer vermiyordu. Hepsi hayallerinin peşinden koşmaya, vazgeçmemeye, çalışmaya, çabalamaya ve kendini geliştirmeye inanıyordu. Hepsinin ortak bir noktası vardı o da; başarıyı elde edene kadar hepsi dolaşmış, yani dolaştıkları için şans da onlara dolaşmış. Belki de bizim şans olarak gördüğümüz; onların emeği, alın teri, çabası.
Şans nedir o zaman? Mesela sayısaldan büyük ikramiyenin çıkması şanstır değil mi? Ama sayısaldan büyük ikramiyenin çıkması için bile o kuponu doldurman gerekiyor. Hayallerindeki pastacıdan olmak için hayallerindeki pastayı yapman gerekiyor. Birilerinin seni keşfedebilmesi için bile görünür olman gerekiyor ki keşfedilesin.
Aslında şans, harekete geçenin mükafatı.
Aslında şans, harekete geçenin mükafatı.
Şimdilerde kendime bakıyorum. Hayallerim var ve o hayallerimin gerçek olması için hayaller kuruyorum. Teknik açıdan kendimce bir şeyler yapıyorum ama o kadar. Hayallerimi gerçekleştirmek adına pratikte hiç bir girişimim, hiç bir çabam yok. Ve ne yazık ki 15 sene önce olduğu gibi kimse de gelip bana "Neslicim al şu sihirli değneği, o çok istediğin hayallerini gerçekleştir" demiyor. Demeyecek de. Demesin de..
Mesela şehir hayatından bunalanların en büyük hayalidir, küçük bir sahil kasabasında, bahçeli, şirin bir evde yaşamak. Bahçesinde kendi ekip biçtiği sebzelerle, kümesinden getirdiği yumurta ile kahvaltı yapmak. Çocuğunun, ayağı asfalta değerek değil de toprağa değerek büyüdüğünü görmek. Şehir hengamesinden, şehirli egosundan uzak mazbut bir hayat sürmek..
Ama işte sahildeki o çok özendiğimiz hayatı yaşayanlar, o hayatı yaşamak için bir çok şeyi göze alıp oraya gitmiş, yani gitmiş. Hayalini kurduğumuz köy hayatını yaşayanlar şehrin arka sokağında yaşamamış o hayatı. Ya da çok beğendiğimiz pastaları yapanlar, o pastalara pinteresten bakmanın bir adım ötesine geçmiş, o pastayı yapmış ve belki de o şirin dükkanını açmış.
Mesela şehir hayatından bunalanların en büyük hayalidir, küçük bir sahil kasabasında, bahçeli, şirin bir evde yaşamak. Bahçesinde kendi ekip biçtiği sebzelerle, kümesinden getirdiği yumurta ile kahvaltı yapmak. Çocuğunun, ayağı asfalta değerek değil de toprağa değerek büyüdüğünü görmek. Şehir hengamesinden, şehirli egosundan uzak mazbut bir hayat sürmek..
Ama işte sahildeki o çok özendiğimiz hayatı yaşayanlar, o hayatı yaşamak için bir çok şeyi göze alıp oraya gitmiş, yani gitmiş. Hayalini kurduğumuz köy hayatını yaşayanlar şehrin arka sokağında yaşamamış o hayatı. Ya da çok beğendiğimiz pastaları yapanlar, o pastalara pinteresten bakmanın bir adım ötesine geçmiş, o pastayı yapmış ve belki de o şirin dükkanını açmış.
Çözüm ne o zaman? İşi gücü bırakıp, malı mülkü satıp sahildeki o eve taşınmak mı? Ulan şunun şurasında yaşayacağımız kaç gün kaldı ki deyip parayı pulu saçıp savurmak mı?
Kısa vadede değil belki ama orta vadede evet. Ama o garantici yanımız yok mu, bizi hep bir şeylerden alıkoyuyor. Ülkenin ekonomik durumu belli otur oturduğun yerde, bohem hayat sandığın kadar rahat değildir belki diye diye yapmak istediklerimizi erteliyoruz. Aslında ertelediğimiz yaşayacak olacaklarımız değil, korkularımız. Çünkü o korkularla yüzleşecek kadar ya da baş edebilecek kadar kendimizi hazır hissetmiyoruz. Değişmesini istediklerimiz zamanla alışkanlıklarımız oluyor ve ne yazık ki alışkanlıklarımızın uyuşturucu etkisi ile kendimizi Bastiani Kalesi'nde yaşamaya mahkum ediyoruz.
Hayat yolunda çözüme tek bir yoldan ulaşılmıyor. Herkes kendi yaşantısına göre çözümünü üretiyor. Kimisi emekliliği bekliyor, kimisi şartların olgunlaşmasını, kimisi hele çoluk çocuk hayata atılsın sonrasında bakarız diyor, kimisi de ister cahil cesareti deyin ister gözü dönmüşlük, bir hamle ile hayatını kökten değiştiriyor.
Önemli olan ne istediğini bilmek. Ve kendine hedef koymak. Sonra da o hedefe sağlam adımlarla yürümek. Yürürken de gözünü dört açmak ve uygun fırsatları değerlendirmek. Korkmamak ve potansiyelin doğrultusunda yılmadan çaba göstermek..
Hedefe ulaştığında karşılaştığın her ne ise; ister şansım yaver gitti dersin, ister kaderde bunları da yaşamak varmış dersin, ister dolaştım, şans da bana dolaştı dersin, orası sana kalmış.
Ve ne yaşamış olursak olalım son kararlarımız hep mutluluk versin..
Kısa vadede değil belki ama orta vadede evet. Ama o garantici yanımız yok mu, bizi hep bir şeylerden alıkoyuyor. Ülkenin ekonomik durumu belli otur oturduğun yerde, bohem hayat sandığın kadar rahat değildir belki diye diye yapmak istediklerimizi erteliyoruz. Aslında ertelediğimiz yaşayacak olacaklarımız değil, korkularımız. Çünkü o korkularla yüzleşecek kadar ya da baş edebilecek kadar kendimizi hazır hissetmiyoruz. Değişmesini istediklerimiz zamanla alışkanlıklarımız oluyor ve ne yazık ki alışkanlıklarımızın uyuşturucu etkisi ile kendimizi Bastiani Kalesi'nde yaşamaya mahkum ediyoruz.
Hayat yolunda çözüme tek bir yoldan ulaşılmıyor. Herkes kendi yaşantısına göre çözümünü üretiyor. Kimisi emekliliği bekliyor, kimisi şartların olgunlaşmasını, kimisi hele çoluk çocuk hayata atılsın sonrasında bakarız diyor, kimisi de ister cahil cesareti deyin ister gözü dönmüşlük, bir hamle ile hayatını kökten değiştiriyor.
Önemli olan ne istediğini bilmek. Ve kendine hedef koymak. Sonra da o hedefe sağlam adımlarla yürümek. Yürürken de gözünü dört açmak ve uygun fırsatları değerlendirmek. Korkmamak ve potansiyelin doğrultusunda yılmadan çaba göstermek..
Hedefe ulaştığında karşılaştığın her ne ise; ister şansım yaver gitti dersin, ister kaderde bunları da yaşamak varmış dersin, ister dolaştım, şans da bana dolaştı dersin, orası sana kalmış.
Ve ne yaşamış olursak olalım son kararlarımız hep mutluluk versin..
Ne güzel bir yazı, teşekkürler ilham verdiğiniz için. Evet oturduğumuz yerden hiçbir şey olmuyor, istediğimiz şeyler için de harekete geçmek gerekiyor aynı zamanda.
YanıtlaSilSevgiler.
İlham verdiysem ne mutlu bana. Benden de sevgiler :)
SilYaa ne güzel anlatmışsın :) Yeni mottumu buldum sayende :) Kucakladıım :))
YanıtlaSilAaa ne güzel :) Faydalı olur umarım. Ben de kucaklıyorum..
SilNe güzel anlatmış sın dilerim bu güzel dünyada herşey güzel gönlünce olur inşallah her daim mutlu olman dileğiyle 😊sevgiler
YanıtlaSilNe güzel dilekler.. Çok teşekkür ederim. Mutluluk, hak eden herkesin olsun..
SilSenin kalemine bayılıyorum.İşimle ilgili yeni şeyler yapma planı yaptığım bu dönemde bu yazı bana iyi geldi.''Şans,dolaşanın ayağına dolaşır.''Hiç unutmayacağım bunu :)
YanıtlaSilYaa teşekkür ederim. Çok mutlu oldum senden bunları duyduğum için. Umarım planların planladığın gibi gerçekleşir.
YanıtlaSilPaylaşım için teşekkürler.
YanıtlaSilRica ederim.
SilYaşayarak edindiğin değerli tecrübelerin bunlar Nesli kızım. Bloğumda paylaştığım o herkesin çok beğendiği yazında da, sanırım porselen bir pasta altlığı için bir çok yerden "Yok" cevabı aldığın ama azminle bulduğunu yazmıştın.
YanıtlaSilBu söz gerçekten doğru, hepimizin düsturu olmalı. Kalemine sağlık. Çalışmalarında başarılar ve sevgiler kızım :)
Tecrübenin belki de en akılda kalıcı olmasını sağlayan yaşayarak öğretmesi Ece Abla. Sizin bloğunuzda paylaştığınız yazım "Anneme Blog Yazarı Olduğumu Söylemeyin, O Beni Bir Kurumda AR-GE Uzmanı Sanıyor" yazımdı. Ve evet azmim sonunda bulduğum flamingolu pasta tabağımı da diğer yazımda anlatmıştım.
SilÇok teşekkür ederim Ece Ablacım, naif yorumun ve güzel dileklerin için..
Ne güzel yazmışsın, bu sabaha harika bir başlangıç oldu..
YanıtlaSilSevgiler
Birinin sabahına harika bir başlangıç yapmasına vesile olduysam ne mutlu bana.. Benden de sevgiler..
Sil