Çocukken oyuncağını başkaları ile paylaşmak
istemeyenler iyi bilirler. Oyuncak bir çocuğun en büyük hazinesidir. Ne zamanki
en sevdiği oyuncağını bir başkasıyla paylaşmaya başlarsa anlaşılırki,
oyuncağını paylaştığı kişiyi de sevmeye başlamıştır.
Şimdi kendimizi düşünelim. Yalan yok. Suriyeliler savaştan kaçıp ülkemize geldiğinde ne işleri var burda demedik mi? Zaten bizim derdimiz bize yetiyor bir de bunlar çıktı başımıza demedik mi? Aynı sokağın farklı köşe başında dilenen Suriyeli'ye Türk dilencisi ekmeğimi elimden alıyorsun diye saldırmadı mı? Sosyal medyada "100 kişiye sorduk" ile başlayan cümleler kurup onlarla dalga geçmedik mi? Vatandaşlık hakkı verilmeden oy kullanacak bunlar diye ortalığı ayağa kaldırmadık mı? Benim başlatmadığım savaşın bedelini neden Suriyeliler ile ödüyoruz diye söylenmedik mi?
Çoğunu yaptık. Hepsini olmasa bile birini
yaptık. Ta ki ne zamana kadar? Aylan bebeğin minik bedeni sahile vurana kadar..
O zaman anladık aslında onların ülkemizde misafir olduğunu.. O zaman anladık ev
sahibine yakışanın bu olmadığını.. O zaman anladık insanlığımızı kaybetmeye
başladığımızı.. O zaman anladık savaş çanlarının bizim için de çoktan çalmaya
başlamış olduğunu..
Şu an eğer bir yerlerde Türk-Kürt kardeştir
diye sokağa dökülenler pankart açanlar varsa, ülkenin her yerinde kardeşlik
mesajları veriliyorsa biraz da Aylan bebek sayesindedir. Çünkü baktık ki
sonumuz onlar gibi olacak. Birileri (kim oldukları belli gerçi) bizi bölüyor,
hedef şaşırtmaya devam ediliyor ve biz paramparça olmaya başlıyoruz.
E noldu peki? Ya bir gün savaş çıkarsa
"nereye gideriz", "bizi kim kabul eder" diye birbirimize
sorar olduk. Kaçıp giderken binecek bir bot bulamamaktan bile korkar olduk. Kim
kiminle kardeş, kim kiminle düşman kendimize bile sorar olduk. Çocuklarımızın
geleceğini düşünür olduk. Hangi vatan sağolsun diye üstünde yaşadığımız vatanı
bile sorgular olduk.
Tamam, aynı annenin aynı babanın çocukları bile
birbirine benzemezken, farklı kültür-dil-mezhepten olanların birbirlerini
kardeşçe bağrına basmasını beklemiyorum. Ama birlikte yaşayabiliriz. Aynı dili
konuşmasak bile aynı duyguları paylaşabiliriz. Aynı siyasi görüşe sahip olmasak
bile vurup dökmeden, bağırmadan fikirlerimizi savunabiliriz. Düne kadar farklı
gözlere sevgiyle bakan gözlerimizi bundan sonra da nefrete bulandırmadan
bakabiliriz. Türk anneden, Türk babadan olan ya da kendini Türk hisseden
herkesi Türk kabul edebiliriz. Hissetmeyene de hainlik yapıp kimseyi bölmediği
sürece saygı duyabiliriz. Hepsinden önemlisi bizi insan yapan duygularımızı
koruyabiliriz. Şehit haberini duyduğumuzda acıyan kalbimiz, Cizre'deki bebek
için, annesi ve nenesi için de acıyorsa insanlığımız yerinde demektir.
Bunları barış mesajı vermek için yazmadım.
Herkesin barıştan ve savaştan anladığı gördüğüm kadarıyla farklı çünkü. Sadece
bi önerim var. Aylan bebeğin vasiyeti olarak da kabul edebilirsiniz. Evimizdeki
kullanmadığımız oyuncakları, sokakta dilenen Suriyeli çocuklarla paylaşalım
diyorum. Ya da gönlümüzden kopan parayla onlara oyuncak alalım diyorum. Öyle
pahalı olmasına da gerek yok. Çocuklar bizler gibi değiller. Onlar tencere
tavayla oynayarak bile mutlu olabiliyor. Çin malı bile olsa eminim kırılmış
kalplerini, hüzünlü yüzlerini sevindirmiş oluruz. Ben hiç siyasi görüşü
yüzünden kavga eden çocuk görmedim. Irkçılık yapan çocuklarla karşılaşmadım.
Çünkü çocukların ırkı-siyasi görüşü- inancı olmaz. Sadece kimliklerinde yazar
ve o kimlik büyüdükçe oluşur. E tabi nasıl büyür ve büyütülürse..
Hep diyoruz ya bir şey yapmak lazım. Bu düzene
bir dur demek lazım. Bizim de elimizden gelen bari bu olsun.. Belki üzdüğümüz
çocukların yüzünü gülümsettikçe ve az da olsa vicdanlarımız rahatladıkça daha
sağlıklı düşüncelerle yaşamaya başlarız.. Bölmeden, böldürmeden, paylaşarak..
Yazdıklarına sonuna kadar katılıyorum Neslim ben de çevremdeki insanları organize ederek Oyuncak Kardeşliğini başlatacağım. En azından bunu yapabilelim değil mi?
YanıtlaSilMerhabalar ! ♪♫♪ Neslice Tarifler ♪♫♪ !
YanıtlaSilYazınızı okudum, kaleminize ve yüreğinize sağlıklar dilerim. Düşünceniz çok güzel ve yerinde. Ancak, bu fikri hayata geçirebilmek için, söz konusu oyuncakların belirlenen bir adreste toplanması gerekir. Yani bu bir organizasyon işidir. Belki de bu konuda harekete geçenler bile olmuş olabilir. Araştırma yapmak lazım. Daha sonra herkes evindeki oyuncakları, ya da yeni alacakları oyuncakları kargo ile belirlenen bu adrese gönderecek. Burada biriken oyuncaklar da yine bir arabaya yüklenerek çocuklara ulaştırmak üzere, kamplarına gönderilecek. Başka bir çözümü olamaz.
Selam ve dualarımla.
Elinize ve düşüncenize sağlık, ne güzel olmuş...
YanıtlaSilServer Ardıç; ne güzel bir mahallede oturuyorsunuz. Çocukların gülümsemesinde katkımız olacaksa ne mutlu bize..
YanıtlaSilAslım; iyi ve güzel kalpli arkadaşım benim. Bu bile bişey.
YanıtlaSilRecep Altun; bahsettiğiniz türdeki organizasyonlar da faydalıdır ama evden çıkmadan önce çantamıza koyacağımız birkaç oyuncak, yolda rastladığımız minik kardeşlerimize verildiğinde de mutlu edecektir onları. Benim yapmak istediğim tam olarak bu. Yoksa işi birilerinin organize etmesine bırakırsak süreç uzayabilir. Teşekkür ediyorum değerli düşüncelerinize.
YanıtlaSilPetek Uluğ Peteğin Keyif Dükkanı; sizden ilk defa yorum almak benim için gururdur Petek hanım
YanıtlaSil