29 Nisan 2012 Pazar

İngiltere Seyahatimden Geride Kalanlar

Herkesi özlem dolu sevgilerimle kucaklıyorum. Bloğumu ve sizleri çok özledim, inanın.

Nerden başlayacağımı nasıl anlatacağımı bilemiyorum. 

Ocak ayında dostlarımı sizlerle paylaşmıştım. Orhan ve Buket, benim 16 yıllık en yakın dostlarımdan. Bu arada İngiltere'de iki tane Orhan var. Biri Orhan Aydeniz, diğeri Orhan Kitapçı. İkisi çocukluk arkadaşı. Ve biz Orhan Kitapçı'ya kısaca "Big Orhan" diyoruz. 

Orhan Aydeniz benim "candostum".  10 yıldır İngiltere'de yaşıyor. Fransız bir kız arkadaşı vardı. Geçen yaz Türkiye'de düğünleri oldu. Bu sene de İngiltere'de nikahları. Ocak ayında Ankara'ya geldiğinde "Düğünüme mutlaka geleceksiniz" dediğinde Buket'le hemen "Oluuuurrr" demiştik. Ertesi gün apar topar alınan uçak biletleri, vize başvurusu, izin, hazırlık derken Nisan ayı gelip çattığında mutluluğumuz katlanarak artmaya başlamıştı.

Çok şükür herşey yolunda gitti. İlk defa İngiltere'ye gidecek olmanın merakı ve heyecanıyla bütün programı Orhan'a bıraktık. İstanbul'da Orhan'ın abisi ve ablasıyla buluşup dörtlü yolculuğumuz ve haliyle komik maceralarımız başlamış oldu.

Orhan İngiltere'nin Brighton şehrinde yaşıyor. Güneyde deniz kenarında, sıcacık bir şehir. Londra'ya indiğimizde Orhan heyecanla bizi bekliyordu. Bizi gördüğünde elindeki fotoğraf makinası ile patlattığı ilk flaştan sonra, bir hafta boyunca fotoğraf makinalarımızın (hatta cep telefonlarımızın) flaşları sönmez oldu. İşin ilginci ilk çekildiğimiz fotoğraf Orhan'dan başka kimsede yok. :))

İki saatten fazla süren kara yolculuğumuzdan sonra Brighton'a vardık. Orhan'ın çalıştığı Thistle Otelde kalacaktık. Otel çok şirin. Deniz kenarında. Brigton Pier ile karşı karşıya.

Yorgunlukla girdiğimiz yataklarımızdan, sabah erkenden fişek gibi kalktık. Hayatımda azıcık uykuyla bu kadar gezebildiğime hala inanamıyorum. Daha önce İngiltere'ye giden arkadaşlarım, tanıdıklarım kahvaltı konusunda çok fazla beklentin olmasın demişti. Az bile demişler. İngiltere'de kahvaltı adına hiçbir beklentiye sahip olmamak lazım. Bizim çeşit çeşit peynirli, çeşit çeşit zeytinli, reçelli, bol sebzeli, ekstralı kahvaltılarımızın yanında "İngiliz kahvaltısı" çok yavan geldi. Tek çeşit peynir, zeytin hiç yok. Tuhaf sosları ve kahvaltıda yedikleri "kuru fasülye"yi gördükten sonra ne kadar zengin bir mutfağa sahip olduğumuzu anladım. (Bu, anladıklarımızdan sadece biri)

İlk gün Orhan bizi Brighton Pier'e götürdü. Sonrasında Brighton'da dolaştık. Türkiye'deyken Orhan'a sorduğumuz ve takip ettiğimiz hava durumu bir anda değişince incecik kıyafetlerle kalakaldık. Hayatımda ilk defa lunapark tarzı bir yerden kapşonlu bir sweatshirt aldım. (Ve neredeyse tatil boyunca üzerimden çıkartmadım)



Brighton sokaklarında dolaşarak, şehri keşfe çıktık.


İkinci gün Big Orhan (Orhan Kitapçı) bizi Londra'ya götürdü. Ertesi gün düğün olacağı için Orhan Aydeniz Brighton'da kaldı. Londra'ya gitmeden önce Big Orhan'ın evine de gittik. Çok yüksek bir apartmanın en üst katlarından birinde oturuyor. Hayatımda görmediğim güzellikte bir ev manzarası gördüm. Evimin böyle manzarası olsun, iki tel saçım az olsun.


Big Orhan'ın muhteşem manzaralı evinden ayrılıp, trenle Londra'ya gittik. Fotoğraflardan ve filmlerden bildiğim Londra, güzel ama bir o kadar da kalabalık bir şehir. Tower Bridge'i gördükten sonra, tipik Türk mantığıyla kıyasa başlayıp bizim boğaz köprümüzün daha ihtişamlı olduğunu söylediğim ve şehrin bazı yerlerini Ankara'nın Kızılay'ına, İstanbul'un da Taksim Meydanına benzettiğim için arkadaşlarımdan "yok artık" tepkisini aldım. (Ama öyle)


Londra'ya gittiğimizde şakır şakır yağan yağmurla karşılaştık. İngiltere'nin hep yağmurlu olduğunu biliyordum ama belki arada güneş açar umutlarım, Londra'nın yağmur sularına karıştı. Yağmura ve rüzgara dayanamayan şemsiyemi Londra çöplüğüne bırakmak zorunda kaldım :(


Londra'daki Big Ben, Buckingham Palace, London Eye, Tower Bridge görülmeye değer yapılar. Hep merak ettiğim Londra metrosu ise sanatsal etkinliklerle dolu. Londra'daki müzikallere gitmek kısmet olmasa da Mamma Mia'nın önünden geçmek bile bizi mutlu etti. Notting Hill filmi ile özdeşleşen The Ritz otelinin altından geçerken  de Julia Roberts ve Hugh Grant'ın kulaklarını çınlattık. Gözümü otelin balkonlarına dikip o meşhur sahneyi düşündüm.


Londra'daki yemyeşil parkları, romantik yolları, rengarenk çiçekleri görünce yağmur hakkını vermiş dedik.


Üçüncü günümüz Orhan ve Kristell'in düğünü ile geçti. Düğünü ayrı bir postta anlatacağım için o günü şimdilik geçiyorum.

Düğünün ertesi günü kahvaltıdan sonra Buket'le alışverişe çıktık. Yine yağmur, yine yağmur... Ama hava şartları ne olursa olsun kadınları alışverişten uzak tutmak mümkün olamaz. 


Alışverişten döndükten sonra otelde Kristell'in Fransa'dan gelen akrabalarına "beş çayı" verildi. Çok eğlenceli bir kadro olduğu için, beş çayı çeşitli animasyonlarla içildi. Kristell'in amcası akordiyon çalıp, huysuz virjin tarzı şovlarıyla hepimizi gülmekten kırıp geçirdi. Akşama doğru veda vakti geldiğinde Kristell'in akrabalarını Fransa'ya yolcu ettik. (Tabiki Kristell'in gözyaşlarıyla)


Yediğimiz yemekler Türk yemeklerimiz kadar olmasa da, Orhan bizi en güzel restoranlarda, en güzel cafelerde ağırladı. Fransız yemekleri, Çin yemekleri, hatırlamak istemediğim Tayvan mutfağı, İspanyol yemekleri gibi bir çok mutfağın tadına baktık. Favorim "deniz mahsullü noodle" oldu.


Bol bol yedik, içtik. Otelde yapılan "Türk Gecesi"nde halaylar çektik, göbekler attık. Bir sürü mekan tanıdık. Özellikle Devils Dyke, çok yüksek bir tepede enteresan bir  mekan.


Benim için unutulmaz yerlerden biri de Seven Sisters Cliffs. Muhteşem bir manzaraya sahip bu yerin adı, bir efsaneye göre yedi kız kardeşin uçurumdan kendilerini atmalarından geliyormuş. Yedi tane tepecik var ve bu tepecikler, kız kardeşlerin her birini çağrıştırıyor(muş).


Dalgaların aşındırmasıyla oluşan falezlerden meydana gelen bu tepe, çok tehlikeli bir yer aslında. Aşınan yerler koparak denize karışıyormuş. Ve çok kısa zaman aralıklarıyla. Bütün tehlikesine rağmen o manzaranın tadını çıkarttık ve en tehlikeli pozlarımızı verdik.


Seven Sisters Cliffs, bizi resmen büyüledi. Büyülenmiş bir şekilde Arundel'e doğru yola çıkıp çok ünlü bir katedrale gittik. Türkiye'deki arkadaşlarıma İngiltere'den istediklerini sorduklarımda, bazıları, kiliseye gidersen benim için de dua eder misin demişti. Hem onlar, hem kendim, hem de sevdiklerim için dua ettim. Hepimizin Allah'ı aynı olduğu için ibadet yeri neresi olursa olsun, öyle bir yerde inancı olan herkes duygulanıyor. Hz. İsa'nın çarmıha gerilişinin tüm aşamalarının gösterildiği Saint Nicholas kilisesinde tüylerim diken diken oldu. 


Kiliseler ne kadar ihtişamlı ve büyükse, evler de bir o kadar gösterişsiz ve küçük. Ancak dış yapıları çok sevimli. Apartman daireleri daha uygun olduğu için daha çok daireler tercih ediliyor. Bahçeli evler harika ama çok pahalı. Arkadaşlarımın neredeyse tamamı evlerinin bir odasını kiraya veriyorlar. Çünkü kiralar çok pahalı. Anladığım şeylerden biri de İngilizlerin, kendilerine evlerinin içinde yaşam alanı oluşturmamış olmaları.


Hayran olduğum şeylerden biri de sevimli cafeler ve sokak arasındaki dükkanlar. İnsan böyle şirin cafeleri gördükçe iç geçirmeden duramıyor.


Ve hemen hemen her sokakta karşımıza çıkan sokak çalgıcıları neşelenmemizi ve yollarda dans etmemizi sağlıyor.


Orhan'ın abisi ve ablası bizden bir gün önce dönecekleri için onları yolcu etmeye giderken biz de Brighton'dan ayrılıp, Londra'ya yakın bir otele yerleşmeye karar verdik. Ali Abiyi ve Ayşen Ablayı havaalanına götürdükten sonra ben, Buket, Orhan, Kristell ve Big Orhan başka bir Thistle Otel'e yerleştik. Bu daha çok butik otel tarzıydı. Bu şirin otelde bir gece kaldık. Buket'in rahatsızlanması otelin tadına vardırmasa da orada kalmak, bana filmleri anımsattı.



Ertesi gün Türkiye'ye döneceğimiz için sabah erkenden bavullarımızın son kontrollerini yapıp Cambridge'e doğru yola koyulduk. Ne yalan söyleyeyim, Oxford'u göremediğim için üzülmüştüm ama Cambridge'i görünce muhteşem büyüsü beni benden aldı. Şehir üniversitelerden ve öğrencilerden oluşuyor. Panayır gibi sokakları, dehşet güzellikteki okulları var. Orada, hatta İngiltere'nin bir çok şehrinde bisiklet kullanılıyor.


Tesadüfen bulduğumuz tur rehberi ile yürüyerek yaklaşık 45 dakika şehir turu yaptık. Bazı üniversitelerin neredeyse bin yıllık geçmişi varmış. Müzeyi andıran bu şehrin en gerçekçi tarafı ise okullarda eğitimlerin devam ediyor olması. Yani bizim müze gibi gezdiğimiz okullarda, öğrenciler var. Newton'un ve DNA'yı bulan bilim adamlarının okullarını gördükçe hepsine hayranlığım biraz daha arttı. (DNA'yı bulan bilim adamlarının bunu Eagle adlı barda buldukları söylense bile :)) Özellikle London School of Economics, birinci dünya savaşı sırasında öğrencileri zarar görmesin diye geçici olarak Cambridge'e taşınmış. Okulları gezdikçe keşke ben doğduğumda göbeğimi buraya atsalarmış dedim durdum.


Cambridge gezimizden sonra birkaç yere daha gittik ve ordan da doğru havaalanına. Harika geçen bir tatil ve düğünden sonra Ankara'ya dönüyor olmak beni hüzünlendirse de, özlediğim ülkemin her toprağının ne kadar değerli ve insanlarının ne kadar sıcak olduğunu bir kez daha anladım. İngilizler çok saygılı insanlar ama sevgi dolu değiller. Bir çok konuda bizden ileride olabilirler ama biz Türkler de bir çok konuda onlardan ilerideyiz. İngiltere'de satılıp da Türkiye'de olmayan hiçbir şeye rastlamadım. Ülkemizin güzelliklerini fark edebilmek için gurbeti görmek gerekiyormuş.

Bir de naçizane tavsiyem, yurtdışına seyahate giderseniz ve alışveriş yapıp dönerseniz kesinlikle Pegasus Havayollarını tercih etmeyin. 1 kilo fazlayı bile ekstra bagaja alan bu havayolu, ucuz uçak biletlerinin acısını ekstra bagajdan çıkartıyor. 5 kilo ekstra ödedikten sonra, aldıklarımızın bir kısmını havaalanında Orhan'a ve Kristell'e bırakmak zorunda kaldık.

İngiltere tatilimiz boyunca Orhan, Kristell ve Big Orhan bizi en iyi şekilde ağırladılar. Gidilebilecek en güzel yerlere götürdüler. Düğün telaşlarının ve işlerinin arasında bir de bizimle ilgilendiler. Yeni arkadaşlar, farklı milletler tanımamızı sağladılar. Uçağa binerken bile Big Orhan'la didişmemiz arkadaşlığımızın belki de en eğlenceli tarafıydı. Her birine ayrı ayrı teşekkür ediyorum.

Yunus Emre'nin ünlü bir sözü var: "Paylaştığın senindir, biriktirdiğin değil." Bir haftalık yolculuğumun geride bıraktıklarını sizlerle paylaşarak anılarımın da bir arşivini yapmış oldum.

Kristell&Orhan'ın düğününde görüşmek üzere...

34 yorum:

  1. İlk önce bir geldim, uzun uzun fotoğraflara bakıp okudum. Şimdi tekrar geldim ve ben daha çok gelicem bu harika fotoğraflara bakmaya Neslim :)

    Ne diyebilirim dolu dolu bir İngiltere seyahati olmuş. Fotoğraflar ve anlatımın o kadar güzelki bayıldım :)

    Ve iyiki geldin..

    YanıtlaSil
  2. Nesli'm tebrikler ve tesekkurler, muhtesem bi ozet olmus ellerine saglik :)

    YanıtlaSil
  3. Canim cok guzel gezi olmus.
    Resimlerde o kadar yer var ki sanki bir aylik tatil..
    Duyun resimleri merakla bekliyorum..
    Sevgiler canim..

    YanıtlaSil
  4. ozlemıstım londrayıııı .....resımler ve o guzel anlatımın ıcın tsklerrr.....darısıen kısa zamanda basımıza=)

    YanıtlaSil
  5. Adsız; eyvallah da isim yazaydın bari.

    YanıtlaSil
  6. Mutfak dili; 10 Gb'lik fotolardan zor seçtim. Bazı yerleri es geçmişimdir. Kısa ama dolu dolu bir tatil oldu canım. Düğün fotoları da yakında...

    YanıtlaSil
  7. Bal anne; özleminizi az da olsa giderebildiysem ne mutlu bana. Darısı başınıza.

    YanıtlaSil
  8. Doya doya gezip , eğlendiğiniz bir tatil olmuş . Resimler çok güzel , cafelere bayıldım .
    Düğün fotoğraflarını merak ediyorum canım , sevgiler.

    YanıtlaSil
  9. İngiltere gezisini ne de güzel anlatmışsınız.Benim için çok özel bir ülkedir, oğlum masterını OXFORD üniversitesinde yapmıştı.Bende hazır evimiz varken, 1 yılın çok keyfini çıkardım.Eski günlerim canlandı,arkadaşınıza da mutluluklar.

    YanıtlaSil
  10. Zeynepcim; aynen öyle oldu. Doya doya gezip eğlendik. Teşekkürler canım. Düğün fotolarına da az kaldı (:

    YanıtlaSil
  11. Ihlamurcum; hatıralarınızın canlanması güzel seyler hatirlatmistir size. Oxford icimde ukte kaldı. İnşallah başka sefere. Oğlunuz da en az sehir kadar özel olmalı. Teşekkürler..

    YanıtlaSil
  12. İnanırmısın akıcı bir anlatımınla birlikte o canım fotoğrtaflarını öyle bir baktımki gitmiş kadar oldum dersem abartı değil çünkü,bu senden kaynaklanan bir duygu..ayrıca tatlı bir kıskançlık ta duymadım değil hani:)
    çok zevk alarak okuduğum ve izlediğim bu harika gezi anıların için çok teşekkür ediyorum,sefan olsun içine sinsin...kal sağlıcakla sevgiyle...mutlu akşamlar

    YanıtlaSil
  13. Hikayelerdir geriye kalan; ben de size anılarıma ve duygularima ortak olduğunuz için çok teşekkür ederim. Gitmiş kadar oldum demeniz beni o kadar mutlu ettiki. Aynı zevki yorumunuzu okurken ben duydum. Özlemistim sizi. Mutlu akşamlar.

    YanıtlaSil
  14. Kısa zamanda ne çok şey biriktirip dönmüşsün canım. Ne diyelimmm?? Allah tekrarını göstersin tez zamanda :)) Fotograflar çok güzel, çok doğal.. Sen hep bu fotograflardaki gibi gül olur mu :) Öpüyorum..

    YanıtlaSil
  15. Ahum; amin inşallah tekrarı olur. Peki gülerim hep (:

    YanıtlaSil
  16. hoşgeldin:)
    ne güzel bir gezi olmuş senin için güzel vakit geçirmene sevindim:)
    fotolar çok güzel:)

    YanıtlaSil
  17. Aylincim; hoşbuldum :)
    Güzel bir gezi oldu valla. Öpüyorum..

    YanıtlaSil
  18. Çok güzel bir seyahat,resimler..O kadar akıcı bir anlatım ile anlatmışsınız ki sanki beraber gezip,gördüm.. Arkadaşınızı da tebrik ediyor,mutluluklar diliyorum..Sevgiler:))

    YanıtlaSil
  19. Birincisin; çok teşekkür ederim. Yazarken farketmemistim ama sonra baktımki baya uzun olmuş. Severek okumana çok sevindim. Beraber gezdiysek ne mutlu bana (:

    YanıtlaSil
  20. harıka bır seyahat olmus bol bol gezmıs eglenmıssın bıze de getırmıssın oraları :)teşekkur ederız

    YanıtlaSil
  21. Zeymuran; elim boş dönmek olmazdı :) öpüyorum

    YanıtlaSil
  22. Canım,
    ne güzel ve keyifli bir tatil olmuş. Gördüğün güzellikleri bizlerle paylaştığın için teşekkürler. Yaşamda ki en güzel şey böyle dostlar olması. Bir ömür boyu bu dostluğun devam etmesini dilerim.
    Düğünü heyecanla bekliyorum.
    Sevgiyle kal.

    YanıtlaSil
  23. Bülbülün yeri; keyifli bir tatil oldu Birgül Ablacım. Ben teşekkür ederim güzel yorumunuz için. Amin. Siz de sağlıcakla kalın.

    YanıtlaSil
  24. Çok güzel bir gezi olmuş.Arkadaşınıza ömür boyu mutluluklar.Dostluğunuzun da ömür boyu sürmesini dilerim.Zevkle okudum.Sevgiler:)

    YanıtlaSil
  25. Nesliciğim, hoşgeldin.Çok güzel bir seyahat olmuş, fotolar böyle diyor.
    Sayende ben de seninle gezmiş gibi oldum.Arkadaşına mutluluk dilerim, sana de en az bu gezin kadar güzel başka keyifli geziler.Söylediğinde çok haklısın, bizim insanımız sevgi ve anlayış dolu, istisnalar olabilir ama kaideyi bozmaz.Toprağımızı da, insanımızı da çok seviyorum. Sevgilerimle.

    YanıtlaSil
  26. Pembe kekik; teşekkür ederim canım

    YanıtlaSil
  27. Aheste beste; hoşbuldum :)
    Sayemde gezdiysen ne güzel canım. Bizim insanımız çok farklı gerçekten. Teşekkür ediyorum..

    YanıtlaSil
  28. Hoşgeldin ara ara ggirip bakmıştım...iyiki gitmişsin ne güzel yerlermiş oralar aç kalmaya farklı lezzetler tatmaya yorulmaya değer...hayatta böyle günler geçirmek sahip olduklarımıızın kıymetini gösteriyor.Dubaiden döndüğümde anneme hemen biber dolması pişirtmiştim...sevgiler...

    YanıtlaSil
  29. Sefaniz olmus..ne guzel gezmis gormus yemis icmissiniz:)))Fotograf paylasimi icinde cok tesekkurler..gormus kadar olduk:)) sevgiler

    YanıtlaSil
  30. Pozitif pembe; hoşbuldum :) iyiki gitmisim diyorum ben de. Sevgiler..

    YanıtlaSil
  31. Dost bahçesinden lezzetler; ben teşekkür ederim güzel yorumunuz için :)

    YanıtlaSil
  32. ne güzeeeeel. biz de iyi gezdik işte sayende.
    :)

    YanıtlaSil
  33. Deeptone; sayemde gezdiysen ne güzel işte :)

    YanıtlaSil

Değerli yorumlarınız için çok teşekkür ederim.

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...