28 Şubat 2017 Salı

Annelik Parmak İzi Gibidir, Kimseninki Bir Başkasınınkine Benzemez

Yaklaşık 3 yıllık anneyim. Annelik konusunda yaşadığım sorunlarda onlarca kitap/makale okudum, yüzlerce forumda araştırma yaptım, çocuğu olan arkadaşlarımın tavsiyelerini dinledim. İlgimi çeken seminerlere katıldım. Hamilelik de dahil son 4 yılda şunu öğrendim. Annelik; öyle ahkam kesmekle, şöyle yaparsan böyle olur tavsiyeleriyle, okunan ebeveynlik kitaplarının yaşatacağı mucizelerle yaşanacak bir şey değil. Hele hele tecrübeyle sabitlenen bir şey hiç değil. Annelik parmak izi gibi bir şey.

Zaten çocuk yetiştirme konusunda zibilyon tane otorite var. Uzmanlar, kitaplar, sistemler havada uçuyor. Sosyal medya “Falanca Anne” sıfatlı anneler ile yıkılıyor. “Falanca Anne”lerin bir kısmı “amanda ne mükemmel anneyim” diye kabarmış koltuğunun tuttuğu elle, sosyal medyada oraya buraya laf yetiştiriyor, bunları gören annelerin bir kısmı da “ulan ne beceriksiz anneyim, annelik kodlarım mı yanlış kodlanmış acaba, ben niye bunlar kadar enerjik değilim, benim bebem niye 10 dakikalık etkinlikten sonra sıkılıyor, etkinlik demişken ben niye etkinlik yapmakta bu kadar zorlanıyorum” diye diye bunalıma giriyor. Var olan enerjisini de sosyal medyadaki balon görüntünün üzerine bırakıp back tuşu ile kendi gerçek hayatına çivileme geri dönüyor. Mükemmel görünmeye çalışan “Falanca Anne”nin egosu kabardıkça, diğer anne fıs diye sönüyor, mutsuz oluyor. Beraberinde başlıyor kendini suçlamalar, kendini yetersiz bulmalar ve en kötüsü de kendini değersiz hissetmeler.

Sosyal medyada “Falanca Anne”lerden takip ettiklerim var. Severek okuduklarım da. Ama içlerinden bazıları var ki, ulan diyorum nasıl bir sihir, nasıl bir enerji tozu serpilmiş bunların üzerine. O da çalışıyor ben de çalışıyorum. O da çocuğuyla güzel vakit geçirmek için çabalıyor, ben de çabalıyorum. O da sosyal medyanın okumazsan annelikte sınıfta kalırsın dediği kitapları okuyor, ben de okuyorum. O da yemek yapıyor (tabi yapıyorsa) ben de yapıyorum. O da evini temizliyor (tabi kendi temizliyorsa) ben de temizliyorum. E ben niye o enerjinin onda biriyle dolaşıyorum?



“Falanca Anne”lerin çoğu iyi niyetle yapıyor belki önerilerini. Ama şöyle bir gerçek var. Annelik parmak izi gibi bir şey. Kimseninki bir başkasınınkine benzemiyor.

Yalan yok, “Falanca Anne”lerden en çok annelik konusunda yaşadıkları deneyimleri, hataları, isyanları, mutlulukları, iç döküşleri anlatanları seviyorum. Okurken “ahanda ben” diyorsam ve yazının sonunda “ohhh be yalnız değilmişim” rahatlamasını yaşıyorsam bir bağ kurabiliyorum. Belki bencilce gelecek ama insan psikolojisinde böyle bir şey var bence. Bir yerde okumuştum. İnsanlar, benzer sorunları yaşayan insanları daha kolay anlayabiliyormuş. Burada empati biraz çaptan düşmüş gibi görünse de, bazen eşekten düşmüşün halinden ne yazık ki eşekten düşmüş anlıyor.

Kendimi sorgulamanın sonrasında bırak kızım bırak, önce seni yoran her şeyi bırak, sonra da kendi hayatına dön bak. Aynı performansı göstermek zorunda değilsin, mükemmel anne olmak zorunda hiç değilsin, kendi hayatına bak, kendi parmak izine bak, çocuğuna bak, gerisi tıkır tıkır ilerler zaten dedim.




Bunu demek öyle bir anda olmadı. Seyrelterek yaptım bazı şeyleri. Mesela moda deyimiyle “minimalist” bir yaşama merak sardım. Gına getirtmiş ebeveynlik kitaplarını okumayı bir kenara bırakıp sadelikle ilgili kitapları okumaya başladım. Matematikte bile mutlak doğruya birden fazla yoldan ulaşılabiliyorsa sen de kendi doğrunu başka yollardan bulabilirsin dedim ve attım kendimi “Sade Bir Hayatın İçine.”

Başlarda evdeki fazlalıklardan kurtuldum. Konmari metodu ile oluşturulmuş yaşam alanlarını uyguladım. Bu sadeleşmeye ailemi de dahil ettim. Ve anladım ki; hayatı sadeleştirmek, evin önüne kamyon dayayıp fazlalıkları atmak, giysileri minik minik katlayıp dolaplara yerleştirmek, ihtiyacının dışında olan şeyleri satın almamak değilmiş. Zihnini ve etrafındaki her türlü kalabalığı da sadeleştirmekmiş. Maalesef ben son ikisine henüz erişebilmiş değilim.


Ama ilerliyorum. En çok da ebeveynlik konusunda zorlanıyorum ama dayatılan kalıplara bağlı kalmadan, içimden geldiği gibi ilerliyorum.

Çalışan bir anne olarak hala evimin temizliğini kendim yapıyorum. (6 ayda bir çağırdığım yardımcıyı saymazsak.) 80 metrekarelik bir evin işi nasıl oluyor da böyle yoruyor diye içten içe (bazen de içten dışa) söylenirken, şükret diyorum. Şükret ki temizleyebileceğin bir evin var. İçinde sevdiklerin yaşıyor. Ve evini temizleyebilecek sağlığın, gücün kuvvetin, en önemlisi isteğin var. Gerçi bu temizlik ritüelini rutine bağlayınca bazı zamanlar isyan etmiyor değilim. Ama söylensem de şükrediyorum. Sonra, yemeklerimizi yapan biri de yok. Yemek bloğu olan biri de inanın bazı günler yemek yapmak istemiyor. Yine o günlerde de şükret diyorum. Şükret ki yemek yapabileceğin malzemelerin var. Çamaşırlar da kendi kendine ya da nanoteknoloji ile falan yıkanıp asılmıyor bizim evde. Defalarca uyarmama rağmen hala çoraplarını ve tişörtlerini tersinden çıkarıp kirli torbasına atan bir kocam var. Olsun diyorum. Yanımda olsun da varsın düzünü ben çevireyim.


Bütün bunları yaparken heyooo hayat güzel, kuşlar böcekler güzel, amanda ne hamaratım, çalışan bir anneyim ama her yere de yetişebiliyorum diye ortalıkta gezinmiyorum. İster evli olun ister bekar, ister çocuklu olun ister çocuksuz, fiziken ya da ruhen size yardımcı olabilecek birileri yoksa etrafınızda hayat çok zor.

Bu hayat döngüsünde; hem iş, hem ev derken (ha bir de okuduğum bir okul var) kalan enerji ve zaman ile ne yapılabilirse onu yapmaya çalışıyorum. Uzmanlar (hatta uzman olmayanlar bile) kendinize zaman ayırın diyor. Hiçbir şey yapamıyorsanız bile günde 10 dakika sessiz bir ortamda kalın diyorlar ya, bense sessiz 5 dakikalık bir ortamı bile yeri geliyor bulamıyorum. Ama ne olursa olsun keyif aldığım şeylere mutlaka vakit ayırmaya çalışıyorum. 
Mesela mutfak benim terapi alanım. Kek çırparken ya da pasta yaparken nasıl oluyor bilmiyorum bir enerji doluyor içime. Ya da biten enerjim anında şarj oluyor. Evdeki hobi kutum da öyle. İçinde “bir gün bir şeyler yaparım” diye sakladığım sayısız kurdela, renkli kağıtlar, süsler, incik boncuk vs. var. Ve o kutu benim sihirli kutum. Ne zaman açsam, içinden mutlaka yapacak ve beni mutlu edecek bir şeyler çıkıyor.



Çocuğumla birlikte geçirdiğim zamanı, birlikte keyif alarak yapacağımız şeylere ayırıyorum. Kek çırparken o da bana minik elleriyle yardım ediyor. Birlikte krep yapıyoruz mesela. İnanın tadından yenmiyor. Sihirli hobi kutumuzda onun aklını başından alabilecek türden renkli bantlar, kalemler, makaslar var. Zaten “Üreticisi ne vaad ediyor olursa olsun, hiç bir oyuncak çocuğunuzu daha zeki, daha başarılı yapmaz.” cümlesini okuduğumdan beri oyuncaklara olan bakış açım da değişti.

Aslında çok isterdim kızımla birlikte saatlerce oyun hamuruyla oynayıp, sulu boya ile resim yapabilmeyi.. Ama oyun hamuruna 15, sulu boyaya 10 dakikadan fazla tahammülüm yok. İlkokulda resim derslerinde, (müzik ve beden eğitimi de dahil) matematik öğretmek yerine boya/fırça tuttursalardı elimize belki 20 dakika falan dayanabilirdim. "Falanca Anne"lerin sosyal medyada önerdikleri etkinliklerin çoğuna da maalesef kapılarım kapalı. Çünkü onların önerdikleri etkinlikler benim ve kızımın parmak izine uymuyor. 

Mesela geçtiğimiz hafta sonu kitap ayraçları yaptık birlikte. Açtık sihirli kutumuzu. Çıkardık renkli kağıtlarımızı, çıkartmalarımızı. Ben kestim, o yapıştırdı. Her aya ayrı bir ayraç yaptık. Üzerine de her ay okuduğumuz kitapları yazacağız. 



Ve biz; nerde kalmıştık deyip, devam edeceğiz..

12 yorum:

  1. o kadar güzel yazmışsın üzerine söyleyecek söz bulamıyorum, benimde 2 kızım var (12 yaşında ve 2 yaşında) evde her işimi kendim yapıyorum çalışan bir bayan olarak zor olmuyor mu evet zor oluyor ama yine de düşünmüyor değilim neden o sosyal medyadaki anneler kadar hamarat değilim, bakımlı değilim enerjik değilim diye

    bu sosyal medya bazen insanı bozabiliyor:))))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ediyorum beğeniniz için. Bence sosyal medyayı çok fazla kafaya takmayın. Ne de olsa orası yalan dünya.

      Sil
  2. çok sevdim bu yazıyı nesli..

    YanıtlaSil
  3. Gerçekten " bizi" anlatan bir yazı olmuş. 'Zamanım yok' cümlesini duyuyorum ya etrafında, komik geliyor bazen sen bir de anne ol da gör diyorum içimden...elinize sağlık

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben de bekarken anlamazdım bazı şeyleri. İnsan başına gelince anlıyor :) Sevgiler..

      Sil
  4. Mükemmel bir tespit olmuş. Annelik hakkındaki en iyi cümlelerden biri belki de budur.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim. Sizin de çok faydalı bir bloğunuz var ne güzel.

      Sil
  5. "ben rezil olacağıma param rezil olsun." ev işi ve yemek için yardımcı olması en ideali;kazancından bir kişi daha sebeplenmiş oluyor ve sen işe ayıracağın vakti evladına ayırabiliyorsun.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Valla o yardımcı her kimse olmalı bence de. İster maaş karşılığı çalışan olur, ister aile fertlerinden biri olur ama mutlaka olmalı.

      Sil
  6. MÜKEMMEL BİR YAZI AKLIMA KALBIME DUYGULARIMA TERCUMAN OLMUSSUNUZ.. :)

    YanıtlaSil

Değerli yorumlarınız için çok teşekkür ederim.

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...