3 Ekim 2017 Salı

Mutluluğun Resmini Çizemiyorsan Çok Da Zorlama Be Gülüm

Instagramın ilk çıktığı yılları hatırlayın. Herkes kendince fotoğraflar çekip masum masum paylaşıyordu. Instagram hesabı açanların ilk fotoğraflarına bakın, genelde siyah çerçeveli fotoğraflarla, havuz kenarında ojeli tırnaklarla çekilmiş ayaklarla, rengarenk içkilerle doludur. O zamanlar dedim acaba pintereste rakip mi geliyor? Yanılmışım. İyi ki de yanılmışım.

Uygulamayı indirip hesap açtığımızda ilgi alanlarımızı işaretlemek zorunda olduğumuzdan ve benim de yeme-içme kategorisini seçmiş olmamdan kaynaklı, -özellikle son zamanlarda- takip etmediğim halde keşfet bölümünde karşıma hep mint yeşili mutfak eşyaları ve pudra pembesi halılar ile mutfağını döşemiş hamarat yurdum kadınları çıkıyor. Ve bu kadınlar annelerimizin senelerdir yaptığı mayalı poğaçaları askeri nizamla düzenlenmiş mutfaklarında ya da residence tarzlı fon perdeli salonlarında öyle bir sunuyorlar ki acaba hepsinin evinde profesyonel bir fotoğrafçı mı var diye kendime sormadan edemiyorum.

Dikkat ettiyseniz bu kadınların büyük bir bölümünün profilinin altında “sunum delisi”, “iki aşk böcüğünün annesi”, “kocişinin bir tanesi” “reklam ve işbirliği için dm” gibi şeyler yazıyor. Ve asıl ironik olan şey bunların takipçi sayısı. Bu kişilerin normalde apartman komşuları ve birkaç hısım akrabadan öte gidemeyecek çevresi, nasıl oluyorsa bu ortamlarda zirve yapıyor. Ve yine bu kişilerin 50B ve üzeri takipçiye el emekleri ve göz nurları ile sahip olmadıklarını sağır sultan bile biliyor. Çoğu, ne yazık ki takipçi satın alıyor ve sayı arttıkça firmalardan gırla reklam teklifi geliyor. Ve yine çoğu hatırı sayılır bir gelir seviyesine sahip. (Gördüğüm mutfaklar ve evlerin bilimum köşeleri asgari ücretle geçimini sağlayan mazbut bir aileye ait olmayan görüntülerden ibaret olduğundan bu tespitim.) Gerçi bunlara yeni yeni sosyo-ekonomik-kültürel seviyesi oldukça düşük kadınlar da eklendi. Yöresellik başka bir şey, yöresel kültürü yozlaştırmak başka bir şey. Başkaları ne düşünür bilemem ama benim için görsel çirkinlikten başka bir şey değil son zamanlarda gördüklerim.



Kadınların çalışmasını, üretmesini ve ekonomik olarak bağımsız olmasını her yönden destekleyen biriyim. Çalışmaktan kastım illa bordrolu ya da tam zamanlı çalışmak değil. Üretmeli ve ürettiklerinden (eğer istiyorsa) para kazanmalı bir kadın. Ama emek hırsızlığı yaparak, dil bilgisi kurallarını ihlal edip, birbirinin aynısı fotoğrafları çekip farklı zamanlarda paylaşıp para kazanarak değil. Hele ordan burdan topladığı takipçilerle hiç değil. Bakın altını çiziyorum, niteliği olmayan haksız kazançtan bahsediyorum.

Bu isyanıma çocuğunun fotoğraflarını çarşaf çarşaf paylaşıp, “ay nasıl da yemelik, vay nasıl da poposu ısırmalık” diyenler de dahil, okumadığı kitapları sırf dekor olsun diye masaya koyup yanına da kahve iliştirip sanat sepet ayağı çekenler de dahil, hiçbir işi gücü olmayıp kocadan zengin, orda burda para harcayıp “bakın ne kadar da mutluyum” diye 32 dişini göstererek sırıtıp anlamsız cümleleriyle poz verenler de dahil, kendisine reklamını yapsın diye gönderilen eşyaları farklı bir hesapta satanlar da dahil, attığı konum ya da hashtag sayesinde gittiği tatili bedavaya getirip, üstüne bir de takipçilerini ihmal etmeyerek baldan tatlı bedava pekmezle kahvaltı yapanlar da dahil, espri düzeyi ilk okul seviyesini geçmediği halde zekasıyla övünenler de dahil. Israrla altını çiziyorum, niteliği olmayan paylaşımlarla hasbelkader para kazananlardan bahsediyorum.

Zoruna mı gitti birader, sen de yap diyenleri duyar gibiyim. Evet zoruma gidiyor. Çünkü yıllardır blog yazıyorum. Görselliğe çok önem veren biriyim. Özellikle sofrada sunuma çok dikkat ederim. Ama dikkat ettiğim bir diğer husus da (ki sunumun da öncesinde) paylaşımda kullanılan dil. Mesela bildiğim ama yazılışında emin olamadığım bir kelimeyi önce googleda ararım. Gerekirse TDK’dan anlamını teyit ederim. Sonra cümlemin içine koyar paylaşırım, her nerede paylaşacaksam. Ve her şeyden önemlisi takipçi satın alacak kadar zengin! değilim. Gelmiyor mu bana öyle teklifler, komik ücretlere bilmem kaç bin takipçi gönderelim diye mesaj gönderenler yok mu, var. Ama bende öyle bir durumla para kazanmaya meyl edecek vicdan yok. Ve ben takip isteği gönderenlere karşı bile hala seçiciyim.

Ama gelin görün ki instagramda ortalık çekip paylaştığı bir fotoğrafın altına yazdığı, öznesi yüklemi belli olmayan sözcüklerle dolu hesaplardan geçilmiyor. Herkes olmuş mutfak aşığı, herkes olmuş yazar/şair, herkes olmuş sanat eleştirmeni, herkes olmuş iç mimar, herkes olmuş tasarımcı, herkes olmuş stil danışmanı, herkes olmuş psikolog, herkes olmuş pedagog, herkes olmuş fiyakalı anne. Bu furyaya kapılıp gidenlerin sonunun bir gün Küçük İbo gibi olacağını da biliyorum. Aldıkları reklam küt diye kesilirse ya da tavuklarına kışt diyen birisi beyden daha yaman çıkarsa, boyunlarını büküp mayalı poğaçaları eşliğinde alt komşularının omzuna başlarını dayayıp ağlayan gözlerle çaylarını yudumlayacaklar. Yine o yumuk yumuk elleri olan ponçikler bir gün büyüdüğünde ve artık popoları ısırılamayacak hale geldiğinde anneleri sudan çıkmış balığa dönecek. Tabii ki çocuklarının ergen durumlarını paylaşmaya bi tarafları yemezse.


Dünya zaten yalan, sanal dünya daha da yalan. Sosyal medyanın gücü yadsınamayacak boyutta kabul ama yine aynı sosyal medya bugün göklere çıkardığını yarın alaşağı edebilir. Okumuyorsan, araştırmıyorsan, ilham almak yerine taklit ediyorsan, eleştiriyi olgunlukla göğüsleyip, eğri tarafını düzeltmeye gayret edip kendine bir şey katmıyorsan arkanı dönmeden harcar seni. Çünkü sürekli pohpohlanmış, sırtı sıvazlanmış, hep sensin denmiş olanların sosyal medyada çok fazla ömrü olmuyor.

Geçen gün bir arkadaşımla sosyal medya üzerinde konuşuyoruz. Kendisi edebiyatçıdır. İsyanımı daha alaycı bir dille ifade ettim. O da bana herkesin aynı düzeyde olmasını bekleyemeyiz, bu tarih boyunca değişmeyecek bir kural gibi, sen artık uyanmaya başlayan kitledensin dedi. Çok doğru söyledi. Kimsenin aynı düzeyde olmasını beklemiyorum. Bu belki de tarih boyunca değişmeyecek. Ve evet artık uyanmaya başladım.

Sana ne kardeşim kim ne istiyorsa paylaşsın, herkesin kendi özel alanı, ister bebesini çeker koyar, ister tabağını çeker, ister banyosundaki uçuk pembe havlusunu çeker koyar, ister kendisini çeker derseniz bir dinleyin derim. Borçlar hukukunda sebepsiz zenginleşme diye bir kavram var. Bu kavram, bir kimsenin varlığını haklı bir sebep olmaksızın diğer bir kimsenin zararına çoğaltması demek. Yani biri emek veriyor, diğeri hazıra konup haksız yere zenginleşiyor. Haa zenginleşsin nolacak diyorsanız sorun da orda zaten; o, varlığını senin varlığından azaltarak çoğaltıyor. Yani birisi emek veriyor bir şey üretiyor, bir diğeri de ona bakıp taklit ederek (ilham alarak demiyorum) ve üstüne bir de para kazanarak zenginleşiyor. Senin emeğin çöpte, onun ego tavanda. 

Olayın hukuki ve ekonomik boyutu böyle. Bunun bir de sosyolojik ve psikolojik boyutu var. Ekonomi, eğitimini aldığım bir konu olduğundan ahkam kesebilirim ama sosyoloji ve psikoloji hayatın içinde öğrendiğim kavramlar. O yüzden gördüğüm kadarıyla, sosyal medyadaki hesaplar toplumu tornadan çıkmış bir duruma getirebilir. Yani insanları özgünlüğe değil, birbirinin aynısı olmaya itebilir. Psikolojik boyutu ise (ki bence en vahim ve üzerinde düşünülmesi gereken durum) insanları gördükleri karşısında imrendirerek “falanca şöyle mutlu, ben neden değilim, ben de yapıyorum tepsi tepsi börek ama bırak para kazanmayı kocam bir eline sağlık bile demiyor” diye bunalıma sokabilir.



Bu kadar isyanın varsa çözümün de olmalı diyenlere cevabım: Geçenlerde instagramda bir paylaşımın altına yorum yapıyordum. Yazdığım yorumu instagram kabul etmedi. Yorumda özel isim vardı, onu sildim, öyle kabul etti. Madem böyle bir denetim mekanizması var, paylaşımlarda da, hesap açan kişilerde de olmalı. Artık nasıl denetlerler bilmiyorum ama bu çığırından çıkmış düzene birileri dur demeli. Ve belki de en önemli çözüm, seçici olunmalı.

Tabii ki bu eleştirilerime instagramda kendi halinde paylaşım yapan, kendi gibi olmak isteyen, sadeliğe derinlik katan, sağlıklı beslenmeyi teşvik eden, çalışmasa bile birilerine faydası olan, düzgün bir Türkçe kullanan, kendisini geliştirip üstüne de haklı kazanç sağlayanlar dahil değil. Onlar her zaman başımın tacı. 

Gani Müjde’nin bir sözü var, çok da severim. Diyor ki “Gülmesini bilmeyen dükkan açmasın.” Ben de gördüklerimden sonra diyorum ki “Egosu yüksek olan, Türkçe’yi gelişi güzel kullanan, özgünlükten uzak bir şekilde tornadan çıkan ve haksız kazançla para kazanmak isteyen hesap açmasın arkadaş.”

20 yorum:

  1. Ben de bazen instagramda ve sosyal medyada şaşkınlık geçiriyorum.Sonra diyorum ki herhalde vizyonum dar diyorum :) Cin Ali kitabı bir kitapla yazarım diye bütün aktivitelerde boy gösteren insanlar,mükemmel anneler,hayatı çözmüş Mevlanalar daha daha niceleri.Ben de çok iyi olduğumu söylemiyorum ama bir klasör dolusu eğitimlerime bakıyorum ve niye kullanamıyorum diyorum :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İşte bunlar yüzünden kullanamıyorsun Yurdagülcüm. Benzetmelerinde çok haklısın :) Aksine, vizyonun geniş olduğu için o dar alana giremiyorsun. Biz yola devam edelim.

      Sil
  2. Tespitlerinizin hepsine katılıyorum, biraz da bu sebeplerden blogumun instagram hesabını bir süreliğine kapattım. Çünkü sık sık sen burada niye zaman harcıyorsun diye sormaya başladım, genelde yazılarımı duyurduğum ve severek çektiğim fotoğrafları paylaştığım bu hesabın başkalarına ve kendime ne kattığını düşünmeye başladım. Güzel fotoğraf, küçük de olsa bilgi paylaşımı bazen sadece pozitif enerji alışverişi ya da interaktif katılımla ortak fayda sağlayan etkileşimler güzel ama başta instagram sonrsasında katılımcılar bir revize bekliyor bence. Ya da sosyal medyanın doğası bu çok fazla şey bekliyorum.. Seçici olarak ve doğrularına yakın olanlarla sistemin içinde yaşamaya devam ediyoruz. Kaleminize sağlık..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. En çok da blog yazanların harcandığı bir yer aslında instagram. Çünkü hayatında klavye başına geçmemiş insanlar, instagramda bir fotoğraf ve anlamsız iki cümle ile kendilerini fazla önemsemeye başladılar. Güzel fotoğraflara ve güzel anlatıma sözüm yok. Ama dediğiniz gibi revize edilmesi gereken bir platforma dönüştü.

      Sil
  3. Ne güzel dile getirmişsin sorunu. Sanırım beni en çok etkileyen dilimizin kullanımı. Bu konuda inanılmaz sıkıntıdayım. Saçma sapan kısaltmalar, anlamsız sözcükler beni delirtiyor. İnanılmaz olan o kısaltmaları herkesin anlaması,dilerim dilimizin güzelliğini geç de olsa fark edebilirler.
    Sevgiyle kal.



    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Seni görmek ne güzel Birgül Abla. O kısaltmalar, anlamsız kelimeler beni de çileden çıkarıyor. Canım demek varken cnm yazanlar, seviyoruz demek varken sevios yazanlar, kahve yerine kahwe yazanlar öyle anlamsız geliyor ki bana.

      Sil
  4. İnstagram hesabım olmadığı için fazlasıyla memnunum :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Aslında ufuk açıcı, ilham verici hesaplar da var ama şu an ortalık karmaşadan geçilmiyor. Çok bir kaybınız yok yani :)

      Sil
  5. O aynı tornadan çıkmış insanlar bir de utanmazca farklısın diye seni de kendi kalıplarına sokmaya çalışıyorlar. Onlardan değilsen "tü kaka"sın. Hep merak ettiğim şey özgüvenlerini na. Asıl kazandıklarıydı. Ama sonradan kompleksin getirdiği bir özgüven olduğuna karar verdim.
    Çok da girip bakmamak lazım o hesaplara. Zira gözlerim kanıyor pembelerden, turkuazlardan. İstemeden düşünüyorum bu evlerde bu kadınlar tek başına mı yaşıyor, kocaları yok mu? Kocalarının özel yaşam alanları yok mu? Neden onların yattığı oda, banyo, mutfak da pembiş? Sonra da kovuyorum aklımdan bu düşünceleri ;)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Enteresan bir özgüven var onlarda Deniz. Sonradan görmenin yarattığı bir kompleksin devamı sanki dediğin gibi. Ben o hesaplara bakmak için çaba göstermesem de keşfet kısmında patır patır düşüyorlar önüme. Ay evet evin her yeri barbie evi gibi. Valla ben de o kocalara acımıyor değilim :) ama o seviyede bir zevke sahip olan kadının kocasını da çok yadırgamamak lazım :)

      Sil
  6. Bende kendimi yenilemek için teknolojinin nimetlerinden faydalanmak için açtım şu an orası o kadar boş insanlarla dolu ki. Herkes bir yarış, herkes bir laf sokma derdinde

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hem de ne boş insanlar, ne laf sokma çabası çoğunda. Kimsenin tavuğuna kışt denmiyor. Anında saldırgan bir grup bitiyor mantar gibi. Pinteresti kullan derim.

      Sil
  7. çok haklısın tabikide yapacak bişi yok yaniiii. hele bizim ülkede. belkii, önce almanya gibi filan olmalıyız. önce milli eğitim lazım :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yapacak çok şey var aslında. Ama düzenin işine gelmez.

      Sil
  8. tespitler o kadar doğru ki,üzerine söylenecek söz yok ...

    YanıtlaSil
  9. Hiç bir şey eskisi gibi değil Neslim belki de herkesi kendi şartlarında değerlendirmeliyiz. Uzun zamandır Blog yazmıyor ama okuyorum.
    Eski dostlarımı okumayı bırakmadım :) İnstagram bir süredir kullanıyorum ve aman Allahım herkes ne kadar mutlu ve düzenli diye şaşırıyorum :) benim en çok kızdığım çocuklarını malzeme olarak kullananlar hatta bir şey okumuştum sırf paylaşmak için hamile kalıyorlar diye :) galiba doğru ve çok üzücü...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Aslım sen nerelerdesin yaaa? Nolur blog yaz. Öyle çok özledim ki seni ve yazdıklarını.. Instagramdaki mutlu ve düzenli tayfasının çok da gerçekleri yansıttığını düşünmüyorum. Haklısın, çocuklarını malzeme olarak kullananlara benim hiç tahammülüm yok. Bir kısmını eledim zaten. Valla inanırım, paylaşmak için neler yapılmıyor ki..

      Sil
  10. Dediğiniz gibi kullanılan dil çok önemli. İmla kurallarına uygun ve düzgün ifadelerle yazı yazmak insanın saatlerini alıyor. Bu yönüyle bile bloglarda ciddi emek var. Elbette faklı platformlarda da bu işi hakkıyla yapanlar var. Önemli olan paylaşımlarda samimiyet ve dürüstlüğün olması diye düşünüyorum.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Emekle yapıldığı sürece ve samimiyet ile dürüstlük olduğu sürece her iş fark edilir. Kesinlikle doğru düşünüyorsunuz.

      Sil

Değerli yorumlarınız için çok teşekkür ederim.

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...