Çoğumuzun hayalidir şehrin stresinden ve betondan uzak,
doğayla baş başa, yemyeşil bir ortamda yaşamak. Sabahları kuş sesleri ile uyanmak,
açık havada kahvaltı yapmak, çocuklarını hayvanlarla birlikte büyütmek, meyveyi
dalından koparıp yemek, her yere yürüyerek ya da bisikletle gitmek..
Kimisi bu hayalini gerçekleştirebilecek kadar şanslı
ve azimli olur. Kimisi de şimdilik o hayalin bir parçasını tadabilmekle
yetinecek kadar gerçekçi. Biz de şehrin keşmekeşinden uzak, kısa bir tatil
yapmak ve hayalimizi bi lokma da olsa tadabilmek için, tavsiye üzerine Ortanca
Evleri’ne gittik. Ortanca Evleri Sakarya’nın Geyve ilçesinde Boğazköy’de.
Ankara’ya 3 saat, İstanbul’a ise 2 saat uzaklıkta. Cennet gibi bir yer dersem
abartmış olmam. Zaten fotoğraflar da bunu kanıtlar nitelikte.
Ortanca Evlerinin sahipleri Faruk Beyle Nihal Hanım. Karı koca
birlikte işletiyorlar. Bir de harika yemekler hazırlayan ve güler yüzünü hiç eksik etmeyen dünya tatlısı Gökçe Hanım var. Ev sahipleri hem misafirperver hem de
hoş sohbet insanlar. Keza Gökçe Hanım da öyle. Ortanca Evlerine adımınızı atar atmaz, sizi tablo gibi bir yol karşılıyor.
Faruk Beylerin hikayelerini
anlatmakta fayda var. Kendileri yıllarca Olimposta pansiyon işletmişler. Bir
dönem İstanbul’da yoğun bir tempoda çalışırlarken trenle Sakarya’ya bağlı Doğançay’ın
içinden geçmişler ve o bölgeyi çok beğenmişler. İlk fırsatta, yazları
kiralayabilecekleri bir ev olup olmadığını öğrenmek için o bölgede yaşayan köylülerle
konuşmaya gitmişler. Köylüler burda kiralık bir yer yok demiş. Herkes kendi evinde
oturuyormuş çünkü. O gece Faruk Beyi ve Nihal Hanımı evlerinde misafir
etmişler. Öyle tatlı anlattı ki Nihal Hanım, hala o anın heyecanı ile.
Beş sene boyunca Faruk Bey İstanbul’dan gelip gitmiş belki bir yer bulurum diye. Sonra köylüler Boğazköy’de ormanda bir araziyi önermiş Faruk Beye. Faruk Bey de tamam deyip ahşaptan bir ev yapmış ve oraya yerleşmişler.
Evin bulunduğu yerde hiç beton yok. Her şey ahşap. Sonra arkadaşları gelip gitmeye başladıkça, misafirleri rahat etsinler diye üç küçük kulübe daha yapmış Faruk Bey. Gelen misafirleri orada kalmış. Sonrasında da bu kulübeleri işletmeye başlamışlar.
Aslında Ortanca Evleri’ne otel ya da pansiyon demek
pek doğru olmaz. Gerçekten de ev. Bahçesinden girdiğiniz andan
itibaren hem doğası hem de evin alanları sizi büyülüyor. Kendinizi evinizde gibi rahat
hissediyorsunuz.
Çok sevimli bir kış bahçesi var. Ahşabın sıcaklığı nefis dekorla
birleşince müthiş bir atmosfer oluşmuş. Çalan müzikler de harika.
Biz ilk gün, akşam
yemeğini kış bahçesinde yedik. Yemekler harika ötesiydi.
Ve bu büyülü ortamda ben, bütün gece kendimi bir filmin içindeymişim
gibi hissettim.
Ortanca Evleri’nin odaları kulübe şeklinde. Toplamda üç
kulübe olduğu için, her kulübede iki kişi kalabiliyor. Her kulübede banyo ve
tuvalet var. Böyle bir ortamda konfor beklemek hata olur. Sadece ihtiyacı
karşılayacak türden eşyalar mevcut.
Her şeyden önemlisi, sabah yemyeşil bir ormana bakan
pencereden gözlerinizi açıyorsunuz. Verdiği huzur en büyük konfor.
Ortanca Evleri’nin yazlık bahçesi de muazzam
güzellikte. Her yer yeşillikle, çiçeklerle ve ağaçlarla dolu.
Şirin bir havuzları bile var.
Sabah kahvaltısını bahçede yapmak müthiş keyifli ve iştah açıcı. İlk sabah, kahvaltımızı ailece bu bahçede yaptık.
Şirin bir havuzları bile var.
Sabah kahvaltısını bahçede yapmak müthiş keyifli ve iştah açıcı. İlk sabah, kahvaltımızı ailece bu bahçede yaptık.
Önce gözü doyuran sonrasında da midemizi doyuran
bollukta ve lezzette bir kahvaltısı var Ortanca Evleri'nin. Reçelleri Gökçe Hanımın annesi
yapmış. Zeytinleri doğal. Çeşit çeşit peynirler, krepler..
Faruk Beylerin evlerinin hemen yanında üç kulübe
daha var. Bunlar odunluk ve kilermiş. Onlar bile o kadar sevimli ki.
Akşamları hava biraz serin. Yazın bile gidilse
mutlaka uzun kollu bir kıyafet almak gerek. Bir de doğanın içinde olduğu için börtü böcek kaçınılmaz. Ama hepsi zararsız. Tek zararlı olan çizgi filmden
kopup gelmiş gibi biten mantarlar. Öyle güzeller ki.. Gerçi Faruk Bey zehirli
oldukları için dokunmamamızı söyledi.
Doğa her zamanki güzelliği ve bolluğu ile huzurumuzda. Dalından koparıp yediğim eriklerin, vişnelerin, kirazların, dutların tadı hala damağımda. Hele o mis gibi çiçekler..
İkinci günün akşamı Faruk Bey bahçede mangal yaptı. Harika bir sofrada ev sahipleri ve diğer misafirlerle birlikte akşam yemeği yedik. Sohbet ve mezeler şahaneydi.
Son günümüz bayramın ilk günü olduğu için, sabah kahvaltısını yine hep birlikte yaptık. Ve yine efsane bir kahvaltı sofrası ve sohbet eşliğinde.
Ortanca Evleri efsane bir doğaya ve güzelliğe sahip. Büyük şehirde yaşayınca yeşilin binlerce tonunu görmek insanın bir an başını döndürüyor. Ortanca Evleri’ne kafa dengi arkadaşlarla birlikte
gitmek daha da keyifli olur. Biz bir dahaki sefere arkadaşlarımızla birlikte gelmeye karar verdik. Ve
mümkün olursa kışın. Çünkü kış manzarası da harika oluyormuş.
Ve şunu anladım. Hayal ettiğimiz yaşam ne olursa
olsun, insan bir yerde alıştığı konfor alanını özlüyor. Ormanda bir kulübede
kısacık bir tatil yapmak bana çok iyi geldi. Ama bir sahil kasabasında insanlarla
ve doğa ile iç içe yaşamayı tercih ederim. Ya da şehirde bahçeli bir evde.